Abstract
İstikâmet, yanlış yollara sapmadan doğru yolda yürümek demektir. İslam ahlâkında istikâmet denince de ifrat ve tefrite yani yanlış yorumlara dalmadan i’tidâl üzere ahlâkı yaşamak, orta yoldan ve mâkul çizgiden ayrılmamak anlaşılır. Bir diğer ifâdeyle istikâmet, Allah Rasûlü’nün örnek şahsiyetinden nasîb almak, ahlâkı ile ahlâklanmak, bir ömür Kur’ân ve Sünnet’in öngördüğü çizgide yaşamaktır. İslam denge dinidir. Aşırılıklardan uzak durmayı ve orta yolu tavsiye eder. Bununla birlikte ahlâkî bazı konuları anlama ve uygulama konusunda asr-ı saâdetten itibaren bazı sapmalar görülmüştür. Bu sapmalar asr-ı saâdette bizzat Hz. Peygamber veya Hz. Ömer gibi kişiler tarafından düzeltilip tashih edilmiş, yanlış yorumlara kayanlar uyarılmıştır. Sonraki asırlarda, özellikle fetihlerin genişlemesiyle birlikte toplumda oluşan zenginlik bazı insanları lüks elbise giyme, konforlu evlerde oturma ve dünya malına hırsla sarılma gibi zaaflara sevk edince, buna karşı bir tepki olarak toplumdaki bazı zâhid insanlar daha ahlaklı ve takvâ üzere yaşama arzusuna yönelmişler, bu arada bazı kişiler aşırıya giderek yanlış yorumlara kaymışlardır. Çalışıp kazanmayı tevekküle aykırı gören, mağaralarda uzlete çekilen, tevekkülü yanlış anlayıp azık almadan çöl yollarına düşen, çok az yedikleri için zayıf düşüp ibadetten geri kalan insanlar olmuştur. İslam’ın tavsiye ettiği ahlak çizgilerinin dışına çıkan bu insanlar hem âlimler hem de kendileri gibi zâhid ve sûfî olan kişiler tarafından uyarılmış, bu konuda tasavvuf ehli tarafından müstakil kitaplar ya da kitapta bölümler yazılmıştır. Bu sayede ahlak ve takvânın doğru anlaşılması ve istikâmet üzere yaşanması konusunda önemli prensipler ortaya konmuştur.