Abstract
İran İslam Cumhuriyeti’nde (İran) 2017 seçimleri ardından Hasan Ruhani ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ruhani’nin seçim süreci ve sonrasında İran-Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ilişkilerinde uzlaşmacı söylemlerin sürdürülmesinin zorlaştığı bir döneme girilmiştir. İran-ABD ilişkilerinde yükselen gerilim bölgesel politikalara yansımış ve başta Suriye, Irak, Lübnan, Yemen olmak üzere bölgesel aktörler arasında rekabeti artırmıştır.ABD’de Barack Obama yönetimi İran-ABD ilişkilerinde diplomasi seçeneğini ön plana çıkarmasına rağmen Donald Trump yönetimi haydut devlet söylemine dönmüş, bu durum taraflar arasındaki gerilimin tırmanmasına etki etmiştir.Seçim vaatlerinden biri Ortak Kapsamlı Eylem Planı’ndan (Nükleer Anlaşma) - The Joint Comprehensive Plan of Action (JCPOA) ABD’yi kurtarmak olan Trump göreve geldiğinde bu sözünü tutmuştur. ABD Başkanı, İran’ı maksimum baskı politikasıyla beklentilerine uygun bir müzakereye ikna etmeye çalışmıştır. Buna karşın İran yönetiminin maksimum direniş politikası taraflar arasında uzlaşmayı zorlaştırmıştır. İran-ABD ilişkileri Kasım Süleymani suikastini takip eden süreçte Irak coğrafyasında seyreden bir çatışma ile savaşın eşiğine gelmiştir.Bu çalışmada ABD’nin Nükleer Anlaşmadan ayrılması sonrasında İran-ABD ilişkilerinde diplomasiden uzaklaşılmasını değerlendirmek ve bölgesel güvenliğin sürdürülebilmesi için diplomasi seçeneğinin etkisini vurgulamak amaçlanmaktadır.