Abstract
Filolojik disiplinler, kültürel dinamiklerden beslenen bir söylem alanına yaslanır ve bu alanın içinde yorumlanır. Filolojiler, bağlı bulundukları dil ve edebiyatın bilgisini sunan söylem ve disiplin alanlarıdır. Türkiye’de yabancı dil filolojileri, Nazi Almanya’sından kaçmak zorunda kalan Yahudi bilim insanları tarafından 1933 Üniversite Reformu kapsamında kurulan ilk akademik kürsüler arasında yer alır. Böylece yabancı bir dilin ve edebiyatın bilgisinin sunulduğu bir eğitim kurumu olarak bu kurum, kendini siyasi ve kültürel anlamda konumlandıran bir söylem alanına dahil olur. Bu, temeli erken dönem Cumhuriyet Türkiye’sinde atılan Batılılaşma söylemidir. Batılılaşma kendi içinde paradoksal bir yapı sergiler. Bir yandan kendisine karşı antiemperyalist tavır alınan, fakat diğer yandan da bütün kurumlarıyla birlikte devralınması gereken bir söylem olarak karşımıza çıkar. Ulus olma tasarımı da dahil olmak üzere, kültüre ve topluma ilişkin olarak erken dönem Cumhuriyet Türkiye’sini şekillendiren kültürel tasarımlar bu paradoksal durumun etkisi altında kalırlar. Darülfünunun 1933’te kapatılarak yerine Batı’ya dönük eğitim veren bir akademik kurum olarak İstanbul Üniversitesinin kurulması da bu tasarımlar arasında sayılır. Bu anlamıyla üniversite, Türkiye Aydınlanmasının önemli bir etabını oluşturur. Zira üniversite, uluslaşma sürecinde yeni bir nesil yaratma ödevini üstlenir. Bu çalışma, 1933 Üniversite Reformu’yla kurulan yabancı dil filolojilerinin aslen Batılı bir bilgiyi dolaşıma sokmaları bakımından Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür pratikleri içinde hangi konumu işgal ettiğini araştırmayı amaçlamaktır.